Nerelerde kalmıştık? Kaldığımız çok noktalar var, saymakla bitmez. Bizim mesleğin de esprisi bu olsa gerek. Bitmiyor! Hiçbir zaman bitmeyecek… Bunu kabullensek iyi olur. Eğer tercihiniz mimarlık ise yelkenleri suya indirelim ve zevk almaya başlayalım. Unutmayın canımızı acıtan durumlardan da zevk alabiliriz.
Bazı yarışma programlarında aşina olduğunuz bir kavramı paylaşacağım bu yazımda. JÜRİ! Jüri denilince akıllarda canlanan sahneyi merak etmiyor değilim. Bölüme yeni giren öğrencilerin daha önce duymadığı ve korkması gerektiğini düşündüğü bir sahne olabilir. Ya da senelerce jürilerden nasibini almış sahneler. Yani kısacası mimarlık okuyorsan, okuduysan ve ya okuyacaksan kaçınılmaz bir jüri sahnen olacaktır ve ya sahnelerin. Bence her jüri sahnelerinizi bir kenara not etmelisiniz, ilerde meslek değiştirir sinema üzerine yoğunlaşırsanız güzel senaryo çıkabilir…
Jüri denilince bende canlanan sahne diploma projemi verdiğim sahnedir. Son durak, son çırpınışlar vs vs. Mezun olduktan sonra bazı durumların farkına varıyorsunuz. Jürinin korkulacak, terler dökecek ve ya jüriye çıkmamak için bahaneler üretecek tarzda bir şey olmadığını anlıyorsunuz. En azından ben anladım. Jürilerden çok kaçtığım oldu. Bahaneler uydurduğum, paftalarımı toplamadan ağlayarak kaçtığım, tek kelime edemediğim... Gerçekten hepsi birer incinme sahnesi benim için.
Gelin, jüri kavramını ilk önce kafamızda bir yere oturtup tüm ön yargılarınızı silerek başlayalım. Baştan alalım her şeyi. Belki ilk senesinde belki ikinci belki üçüncü senenizde çok çok çok isteyerek kazandığınız bir bölümdesiniz arkadaşlar. Umarım bunu harcadığınız emek kadar çok sevinmişsinizdir. Belki hiç bilmediğiniz, hiç duymadığınız bir hayat sizi bekliyor. Belki de çevrenizden örnek alacağınız ucundan hâkim olduğunuz bir hayat sizi bekliyor. Bunların önemsiz olduğunu bilin, çünkü bu istediğiniz meslek. Bu sizi heyecanlandırmak için yeterli bir sebep. Gerisi boş gelsin. Çünkü en önemli sınavınızı atlattınız.
Mimarlık, birçok meslek gibi saygın bir meslek. Önemsenerek yapılması gereken bir meslek. Çünkü bizim mesleğimiz, insanların hayatlarına dokunan bir meslek. Ya insanları kaliteli ve huzurlu bir yaşam sürmesini sağlarsınız ya da onları bir kutuya hapsedersiniz. Bu tercihlerin en iyisini yapmak için eğitim görmeden mimarlık yapmak bir yalandan ibarettir. Yapanlar var mı tabi ki de. Ama biz bize bakalım. Aldığımız eğitim ne kadar doğru ne kadar yanlış bilemeyiz. Kendi ülkemiz içinde olan üniversitelerin her birinde bile farklı mimarlık eğitimleri görüyoruz. Farklı uygulamalar, farklı jüriler, farklı mekânlar. Mimarlığı hangi okulda okuduğunuz illaki önemlidir bazı durumlar için ama şu daha önemli, mimarlığı nasıl öğrendiğiniz. İşte tam burada bence jüriler devreye giriyor.
Dört sene boyunca her dönem ayrı bir proje alıyoruz. Bir şeyleri yoktan var etmeye çalışıyoruz. Bir sebep arayarak, bir çözüm bularak, bir işlev kazandırarak, bir ütopya ve ya distopya yaratarak, bazen de nedensiz bir hiç tasarlayarak. Bize birkaç veri verirler. Proje başlığını öğreniriz. Ve bir şeyleri araştırmaya başlayarak, üretmeye başlarız. Daha önce hiç neden diye sorgulamadığınız bir sorunun içinde tek başınızasınızdır. Bunu özel hayatımızla kıyaslayalım. En ufak bir problem yaşadığımızda, en yakınlarımızdan tavsiyeler alırız. Farklı bakış açılarına ihtiyaç duyarız. Belki bizim bildiğimiz doğru başkaları tarafından yanlış biliniyor. Biz onları dinlemeden doğrunun, yanlış olabilme ihtimalini göz ardı ederiz ve hayatımızda belki de kendini tekrarlayan hatalara sebep oluruz. Evet, işte jüri de böyle bir şey aslında. Üretmeye çalıştığınız, yoktan var ettiğiniz; çizgilerinizin, fikirlerinizin, size doğru olabilmesi için tavsiyeleriyle sürece dâhil olan, deneyimleri boyunuzu aşan bir ekip.
Biraz karmaşık olduysa sadeleştirelim. Jürinin karşısını neden korkarak çıkarız hiç düşündünüz mü? Çünkü kendi fikirlerimize tam tamına güvenmediğimiz için. İlla bir yerde bir sıkıntı oluğunu, eksik olduğunu siz de biliyorsunuz. Çünkü biz bunun için buradayız, eksiklerimizi görmek ve tamamlamak için, hata yapmak ve düzeltmek için. Yani sizin o korktuğunuz jürilerin hepsi aslında mimarlık eğitiminiz boyunca karşınıza çıkan fırsatlarınız. Evet, fırsat dedim. Kesinlikle fırsat.
Düşünsenize, çizdiğiniz bir konut projesini dört kişiden oluşan mimarlık eğitimi almış bir ekibin karşısına geçip sunuyorsunuz.
- Fırsat 1: Projenizi, fikirlerinizi profesyonellere sunuyorsunuz.
Siz projenizi anlatırken jüriye, projenizde ki eksiklerinizi fark ediyorsunuz, hatalarınız gözüne çarpıyor.
-Fırsat 2: Aslında projenizi ilk defa sesli olarak kendinize dinletiyorsunuz.
Sizi dinleyen jüri üyeleri, size bu projenin daha iyi olabilmesi için neler yapılması gerektiğini, nerelerde eksik olduğunuzu nerelerin düzeltilirse daha verimli olabileceğini söylüyor.
-Fırsat 3: Hayata geçireceğiniz ve ya geçirmeyeceğinizin projenin bir sonraki aşamasının daha iyi olabilmesi için profesyonellerden tavsiye alıyorsunuz.
Arkadaşlar daha ne istiyoruz. Düşünün ki bir oyuncusunuz ve sizi oyunculuğa hazırlayanlar; Metin Akpınar ve Zeki Alasya ya da Haldun Dormen ve ya Haldun Taner. Bu kadar basit işte.
Şimdi bana kızanlarınız olabilir çünkü oyuncuların en iyilerini örnek verdim. Sonuçta jüri ekibimizi biz seçemiyoruz. Çok haklısınız. Bazen sevmediğimiz bir hoca, ezelden beri yıldızlarımızın barışmadığı bir hoca ve ya sadece erkeklere ilgi duyan ve ya kadınlara ilgi duyan hocalarımız, adam kayırmakta üstüne olmayan hocalarımız vs vs. denk gelebiliyor. Bunları biz seçemiyoruz. İstisnai durumların çok fazla olduğunun bende farkındayım. Bazen hocaları iyi tanıyıp oradan buradan hoca istatistik grafiği yapıp nabza göre şerbet vermeliyiz. Mi acaba! İtiraf etmeliyim ki sanıldığı gibi basit bir durum değil, aksine karmakarışık. Oturup, saatlerce jüri muhabbeti yapabiliriz, sonuca varamayacağımızı bildiğimiz halde. Eğer bir gün akademisyen olursam ve jüri ekibine dâhil olursam tekrar yazacağım bu yazıyı. Belki oradan bakmak farklıdır, bilmiyorum.
Benim sizlere tavsiyem, siz ne istediğinizi bilin. Hocanız uçak sevdalısı diye gidip projenizi bir uçağa benzetmeyin, hocanız elmayı seviyor diye gidip bir elma çizmeyin. Ne istediğiniz bilin. Ve jürilerden asla ama asla korkmayın, çünkü ucunda ölüm yok. Bu durumları, kendinize fırsata çevirin. Ben bu jüriden ne kapabilirim? Çizdiğim konutta, salonun büyük ve ya küçük olmamasını değil, salonun NEDEN büyük veya NEDEN küçük olmamasını öğrenmeliyim. Her şeyin bir nedeni olduğunu unutmayın. Sebepsiz yere bir çizgi çizmek sizi bilinmeze götürür. Çizdiğiniz her çizginin hesabını verebiliyorsanız eğer jüri sizden korksun, siz onlardan değil. İnanın mezun olduktan sonra haklıymış diyeceksiniz.
Ne istediğinizi bilin der ve fikirlerinizin havada uçtuğu jüriler dilerim.
Not: Jüriyi genelleme yaparak anlattım size. Bazen akademisyen olduğu halde mimarlığa dair hiçbir bilgisi, hiçbir arzusu, hiçbir isteği olmayan jüri üyeleri çıkabilir karşınıza. Burada suçu kendinizde aramayın! Suç sizde değil. Suç işini sevmeyerek yapan onlarda…
Comments