Her yüzyılda olduğu gibi bu yüzyılında en büyük icadı kent. İnsanlığın kuşkusuz en büyük hamlelerinden birisi yerleşik hayata geçmiş olması. Bir milyon yıldan fazla süren gezici ve toplayıcı yaşam tarzından sonra günümüz iklim koşullarının oluşmasıyla beraber önce mevsimlik daha sonra kalıcı yerleşim yerleri kurulmuştur. Tabi ki bunlara kent demek çok zor. Bu yerleşmelerin en önemli üç özelliği; köy-kent olma potansiyelleri, toplumsal statü olması, anıtsal özellik gösteren mimari yapılara sahip olması. Tabi ki bunlar neolitik dönem yerleşmeleri, ilk kentler kalkolitik dönemde kurulmuştur.
Peki, kaç bin yıl önce kurulmuş kentlere neden yeni bir icat dedim?
Bir yerleşimin kent olabilmesi için toplumsal iş bölümünün yerleşmiş olması gerekiyor. İlk kentlerde bunun örneği tarım dışı üretim yapan din adamı, profesör, zanaatkar, memur, asker gibi ayrılabilir. Şu an için düşünürsek gerçekten iş bölümü sona ermiş durumda mı? Hala mimar - iç mimar ayrımı tam anlamıyla yapılamıyor. Yapılsa bile %100 kabullenilemiyor. Keza şehir ve bölge planlama-peyzaj mimarlığı , bilgisayar mühendisi-yazılım mühendisi, fizyoterapist-ortopedi uzmanı. O zaman elde var bir: uzmanlaşma sona ermedi, erecek gibide durmuyor.
Kent uygarlık anlamına gelir, Türkçe'ye Farsça şehir kelimesinden geçmiştir. Fransızcada cite, Yunancada polis, Arapçada medine yani medeni-medeniyet anlamına geliyor. Medeniyet ve uygarlık ile birebir bağlantılı olan kent gerçekten vaat ettiğini verebiliyor mu? Bence veremiyor, verebilse bile medeniyet tanımı gün geçtikçe değişmiyor mu? Sizce bundan elli yıl sonra yenilenemez enerji kaynaklarıyla çalışan araçları kullanmak medeni bir davranış olacak mıdır? O zaman elde var iki: medeniyet kavramını geliştikçe medeni davranış biçimleri de değişecektir. Bu iki nedene bağlı olarak kent her zaman yeni bir icat olarak kalacaktır. Dün icattı, bugün icat, yarın da yeni bir icat olacaktır.
Kent neden ütopya?
Hikayeler olmayan yerlerdir, olsa iyi olur ya da iyi ki yokmuş . dediğimiz yerlerdir. Kent başlı başına ütopyadır. Çünkü kimse kentin tanımını yaparken yeterince cesur davranamaz. Kenti tanımlamanın en zor taradı değişkenlik seviyesi çok yüksek olan kullanıcı ihtiyaçlarıdır. Mesela benim listem şu şekilde : Kent deniz kenarında olamalı, yol genişlikleri en az 20 metre olmalı, müstakil evler bulunmalı, komşularım Hakan Günday, Oğuz Atay, C.Bukowski okumalı, Metallıca, Pentagram, Fazıl Say dinlemelidir. Mahallenin tek araba kullanıcısı olmayı isterim , park sorunu yaşamak istemem. Kendi içimde ki ideal kent için buna benzer bir sürü kriter koyabilirim. Ki ben sadece tek bir kişiyim. Dilerseniz farklı bir karakterin isteklerine bakalım, diyelim ki X kişisi. Onun ihtiyaç listesinde ayrık nizamlı yapılar, Japon bahçeleri, her yolun Paris'e çıkması, ona her yerin Trabzon olması olabilir. Her bireyin kendi ihtiyaç listesini oluşturmaya hakkı olduğu düşünülürse kent içinden çıkılamayan bulmayaca dönecektir. Kent ütopyadır çünkü bu kadar bulmacayı çözmemizin imkanı yok. Kentte anlatılan hikayeler, yazdığımız senaryolar, hesapladığımız projeksiyonların hepsi ütopyadır. Bana kalırsa kentte yaşamanın en temel kurallarından birisi ütopyalara inanmak, gerçekleşmesi için peşinden koşturmak.
Umarım gerçekleştirebiliriz.
Yeni videomu izlemeyi unutmayın.
Comments